Soykırım yalanı kullanan Yahudi lobilerinin maksadı ve Türkiye

Türkiye, “soykırım yalanı” arkasına saklanarak emperyalist emellerini gerçekleştirme peşinde koşan güçlere karşı ilk ciddi sınavını “Milli Mücadele” yıllarında vermişti. Dolayısıyla, bugün Türkiye’ye karşı kapsamlı ve maksatlı bir kampanya düzenlemekte olan aktör ve odakların gerçek niyetleri ve Türkiye üzerindeki hesapları çok iyi bilinmektedir. Bu yönüyle, gerek “sözde Ermeni soykırımı” iddiaları, gerek Ermenilerin bu saçma iddialarını teşvik ederek destekleyenler ve gerekse de bu maksatlı iddiaları kullanarak Türkiye’ye şantaj yapmaya çalışan Yahudi lobileri hiçbir zaman Türkiye ve Türk halkının hafızasındaki kayıtları silemeyeceklerdir. O halde, Türkiye’nin dağıttığı sıcak gülücükler ve geliştirmeye çalıştığı dostluk ilişkilerine bakılarak, üzerimizde oynamaya çalıştıkları kesintisiz oyunlar silsilesini unuttuğumuz zehabına kapılmamalıdırlar. Zira her şeyden habersiz ve unutkan bir Türkiye algıları sebebiyle, utanmadan sergilemeye çalıştıkları çelişkili ve pişkin tavırları gerçekte kendilerinin daha da deşifre edilmelerine neden olmaktadır. Zaten, anti-Amerikancılık, Batı düşmanlığı ve Yahudi aleyhtarlığının dünya geneline yayılmasının kökeninde de bu bencillik, güvensizlik, sinsilik, vefasızlık ve tutarsızlıklar yatmaktadır. Bu durumla ilgili en canlı örneklerden birisi, Türk tarihi boyunca Yahudilere açılan şefkat kucağı ve yardım eline karşılık görülen ihanet ve düşmanlıklardır.
Mesela, 15.yüzyıldan buyana sürekli olarak şiddetlenen anti-semitizm ve Yahudi sürgünleri karşısında, Yahudilerin sığındıkları ve destek gördükleri yegâne güvenli mekân Osmanlı Devleti ve 20.yüzyılda ise Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Buna karşılık, tarihi gerçekler muvacehesinde baktığımızda görüyoruz ki; Osmanlı Devleti’nin yıkılmasının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin iç karışıklıklara sürüklenerek zayıflatılmasının arkasında sürekli olarak Yahudi eli olmuştur. Hâlihazırdaki güncel “ soykırım yalanı ve Yahudi lobilerinin iki yüzlü tavırlarıyla ilgili” hadise bağlamında meseleyi somutlaştıracak olursak; diyebiliriz ki, “vaat edilmiş topraklar” hayaliyle, Osmanlı Devleti’ndeki ayrılıkçı hareketleri teşvik ederek yönlendiren, Osmanlı’yı Birinci Dünya Savaşı’na sürükleyen ve tehcir hadisesinde birinci derecede rol oynayan Yahudilerdir. Aynı Yahudiler, Osmanlı’nın yıkılmasından sonra yerleştikleri Filistin topraklarıyla tatmin olmadıkları ve vaat edilmiş topraklar hedefine ulaşabilmek için bu defa, Türkiye’nin parçalanmasına yönelik fitne ve fesatlarına ağırlık vermeye başlamışlardır. Bu amaçla Türkiye’de yaşanmış olan iç isyanlar, iktisadi bunalımlar, kardeş kavgaları, kamplaşmalar, ihtilaller ve ihanetlerin hepsinin arkasında bir şekilde Yahudiler olmuşlardır.
İşte günümüz Yahudilerinin Türkiye’ye yöneltmiş oldukları organizeli düşmanca hareket ve tavırlardan birisi de, “sözde Ermeni soykırımı” yalanının 1960’lardan sonra gündeme oturtulma hadisesidir. Dikkat edersek, Osmanlı’nın en sadık tebaalarından biri konumundaki Ermenileri Osmanlı’ya karşı kışkırtan odaklardan birisi olan Yahudiler, 1960’lı yıllardan sonra bu defa da aynı “oyuncak halkı” Türkiye’ye karşı kışkırtmaya başlamışlardır. Dolayısıyla, Türkiye’nin başına sarılmış ve önüne çıkarılmış olan en ciddi problemlerden birisi konumundaki “sözde Ermeni soykırımı” yalanının müsebbiplerinden birisi olan Yahudiler, sözüm ona güya, Türkiye’yi bu beladan kurtarmak için “yüksek miktarlarda paralar” ve İsrail’in yalnız bırakılmaması karşılığında bizzat misyon üstlenmişlerdir. İşte Yahudilerin Türkler ve dünya Müslümanlarına vermiş oldukları imajın portresi budur. Şimdi bu kimlik, portre ve imaj sahibi bir halkın güçlü lobileri “sözde Ermeni soykırımı” yalanı üzerinden farklı bir projeyi devreye girdirmeye başlamışlardır. Bu projenin odağında vaat edilmiş topraklar vardır.
Bu bağlamda, ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgalinden sonra kesin içeriği belli olan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin Türkiye ayağı epeyce problemli görünüyor. Kaldı ki, BOP’un gerçekleştirilmesi sürecinin her aşamasında ABD-İsrail-Avrupa Birliği mihveri Türkiye’ye ihtiyaç duymaktadırlar. Hâlbuki Türkiye, söz konusu projenin devreye girdirilmesi halinde hem tarihi misyonunu tamamen yitirmiş olacak ve hem de Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri elden çıkmış olacaktır. Bu durumun farkında olan Türkiye’nin devreye girdirmiş olduğu alternatif açılım ve politikalardan rahatsız olan üçlü mihver ve özellikle İsrail, bu defa “sözde Ermeni soykırımı”nın ABD Kongresi’nden geçmemesi için Türkiye’ye destek vermekte olan Yahudi lobilerini fikir değiştirmeye itmişlerdir. Böylece, Yahudiler, yerleşik imajlarının tescillendirircesine, milyarlarca dolarlık akçeli ilişkiler ve İsrail’in yalnızlıktan kurtarılmasına destek karşılığında Türkiye’ye vermekte oldukları “lobi desteği”ni çekmekten hiç sıkılmamışlardır. Böylece, bu defa Yahudilerin “Büyük İsrail” ya da vaat edilmiş topraklara ulaşma hedefi için, Türkiye ile dünya Yahudileri arasında farklı bir ilişki dönemi başlamıştır. O nedenle, sözde Ermeni soykırımını tanıma sinyali verdikten birkaç gün sonra geri adım atan ABD’deki Yahudi lobilerinin bu tavır değişikliği artık fazlaca bir anlam ve önem ifade etmemektedir. Zira, Türkiye’nin doğrudan kuşatılarak İsrail ve ABD’nin menfaatlerine uygun hacim ve davranış kalıbına getirilmesi için atılan somut adımlara hız kazandırılmaya başlanmıştır. O nedenle, artık, bundan sonra Türkiye’ye karşı sergilenecek olan sıcak davranışların fazlaca bir kıymeti harbiyesi olmayacaktır; çünkü bu davranışların hiçbirisine güvenilme imkânı kalmamıştır.
O halde, Türkiye, hiç vakit kaybetmeden derhal gerekli güvenlik tedbirlerini almalı ve hatta muhataplarının köşeye sıkıştırılarak kendi dertlerine düşmelerinin altyapısını oluşturmalıdır. Kuşkusuz, Türkiye’nin devreye girdireceği yeni politikaların birinci derecede uygulama alanı Ortadoğu coğrafyası ve odağındaki Irak, Filistin ve Lübnan olmalıdır. Örneğin, “ikinci İsrail” hüviyetindeki Kürdistan Devleti’ni kurarak, bölgesel düşmanlıkları kendi üzerinden bölgedeki Kürt halkları üzerine atmaya çalışan İsrail’in, bu amaçla Türkiye’yi istikrarsızlaştırma ve hatta parçalama hamlelerine karşı, Türkiye’nin yapabileceği çok şey vardır. İsrail ve dünyadaki bağlaşıklarının hepsi bu gerçeği çok iyi bilmektedirler. Aslında, İsrail’in 1967 öncesi sınırlarına çekilmesi ve fitne çıkarmaktan geri durması halinde, Türkiye her zaman İsrail’in selametle yaşamasına sahip çıkmış ve bölgesel istikrar için İsrail bir denge unsuru olarak görülmüştür.
Şayet, Türkiye’nin bu iyi niyetli, samimi ve dostane yaklaşımının kıymeti bilinecek olursa, Türkiye ile İsrail’in samimi ilişkilerinin sürdürülmesi bütün Ortadoğu coğrafyasının hayrına olacaktır. Ancak, son günlerde olduğu gibi, Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması, yalnızlığa sürüklenmesi ve üçlü mihvere bağımlı hale getirilmesi yönünde sinsi oyunlar sergilenmeye devam edilecek olursa; derhal harekete geçilerek, İsrail başta olmak üzere, üçlü mihverin Ortadoğu coğrafyasında tam anlamıyla bir mağlubiyet yaşamalarına yönelik örtülü hamle ve operasyonlara girişilmelidir. Türkiye ve Ortadoğu’nun selameti ve bekası için bu tavır değişikliği kaçınılmaz bir hal almıştır. Zira, yüzyıllardan beri edinilen deneyimler göstermiştir ki, Türklerin Yahudilere karşılıksız olarak göstermiş oldukları teveccüh ve yapmış oldukları destekler hiçbir işe yaramamış ve de Yahudileri daha da insafsız bir hale dönüştürmüştür. Bu sebeple Türkiye, artık “yumuşak huylu ama, saf ve kimliksiz olmadığını” net ve kesin bir şekilde üçlü mihvere ve de onların küresel uzantılarına göstermek mecburiyetindedir diyebiliriz. [Sıddık Arslan]

11 Yanıt to “Soykırım yalanı kullanan Yahudi lobilerinin maksadı ve Türkiye”


  1. 1 Süleyman Semir Eylül 10, 2007, 9:10 pm

    Tebrikler. Sağolun. Okumaya değer, enfes bir yazı kaleme almışsınız. Başarılar.

  2. 2 Süleyman Semir Eylül 10, 2007, 9:10 pm

    Muhteşem bir yazı yazmışsınız, maaşallah. kolay gelsin.

  3. 3 mehdi Mayıs 12, 2008, 7:00 am

    yahudi soykırımı yalanı..neden?

    1-Arkadaşlar Osmanlı devletinde ittihat ve terakki diye bi yapılanma Abdulhamit 2yi tahttan indirir.Padişah siyonistlerin buyuk para ve üniversteler kurma tekliflerini reddetmiştir.Para butun borcu siliyordu.Kendisi halife olarak vatan toprağı kutsaldır paha biçilmezdir demiştir.Eğitimini avrupalarda almış(şimdikiler yurt dışında değil yurt içinde alıyorlar) aydın denen insancıklar onu tahttan indirip,hasta adamı devleti Alman hayranlığıyla savaşa alengirli işlerle sokmuşlardır..Balkan savaşlarında yunana yenilen subay iletişimsizliği!!! ile…koca cihan savaşına giriyor bak sen..perişn millet bi de bunla uğraşıyor..Osmanlıda siyonist mason yapılnma dehşettir.Abd deki yapılanma buna benzer.zaten şu an ki ekonomik kriz üç bucuk atmalarından kaynaklnıyor..karıştı oralarda..sanırım israil oraya taşınacak.Ahmedinejad Alaskaya taşının diyor bunlara..Üç bucuk atmalarının nedeni budur.Ahmedinejad sağda solda her yerde soykırım efsanedir diye haykırınca..rezil kepazeler.

    2-Arkadaşlr ilk dünya savaşı oldu bitti..Osmanlı dağıldı topraklar satın alındı..eeee artık padişah değil gariban halk toprğın sahibi.cahil admı üç paraya kandırmak kolay tabi..Alınan topraklarda ilk etapta devlet kurulamadı..çünkü kurulu düzenlerini bozmak istemeyen yahudiler buraya taşınmak istemedi..Bu yüzden avrupadaki ve rusya taraflarındaki yahudilerin göçe zorlanması gerekiyordu..Bunun için 2.DÜnya savaşı çıkarıldı…hitler piyondur..etrafındaki siyonist komutanların piyonu..Zaten faşizm yani darwinist zihniyet siyonizmle üstün ırkla alakalıdır.Şeytani kbir sahibi bu zavallılar yahudi ırkında sakat salak adam tutmak istemiyorlardı.bilimsel sosyalizm masonluk yoluyla yayılmaya çalışmaktadır.

    3-Hitler fransaya sağa sola dalmış,kazanmıştır..Fakat önceden saldırmazlık anlaşması imzaladığı Rusyaya saldırması ise zaten mntığa uymaz,buna da deli derler..siyonistler..ama işin aslı farklıdır..Birinci dünya savaşında ENVER PAŞAYLA yapılmış provada SARIKAMIŞ faciası…Hitler kışın ayazında Tankları boka saplamıştır,aynen Enver uşağı gibi.

    4-Siyonistlerin insanlıktan uzak olduğunu ortadoğuda komple müslüman halklarına yaptıkları zulmle görebiliriz.MEdya aracılığıyla İslam aleyhine propaganda yapmaktadırlar..

    5–Bunlar tam olarak açıklamadıysa şu örnekleri de verebiliriz..Atom bombasını bulan einstein hani her yerde reklamı ypılan..siyonizme hizmet eder..Atom bombasının hiçbir insani yanı yoktur..hitlerin bulduğunu ama amerikalıların kaçırdığı bilim adamları masallarına inanmak için çok saf olmak gerekir artık..savaş tamamen kontrollu şekilde avrupa ve rusya birbirine katılmış sonrasında amerikn kuvvetleri özgürlük getirmiştir…

    6-Ermeni soykırımı yalanlarıyla düşünce özgürlüğünü dünyada baltamaya çalışmaktadırlar..bunu kullanarak yönetimi ele geçirdikleri ülkelerde inkar kanunları çıkarmaktadırlar..tüm bunlar örtbas amaçlıdır ama nafile…

    7-Dünyada buyuk bı uyanış var..üç bucuk atıyorlar şu an…

    8-Osmanlı torunları olarak bizimde çok kaybımız oldu.Ruslar 20 milyon insanı için soykırım tazminatı talep ettiklerinde biz de hakkımızı arayacağız,tazminatımızı alacağız..

    9-masonluk satanizmdir.deccal uşağı bu bozguncular dünyadaki bütün pisliğin ardındadır.

  4. 4 mehdi Mayıs 12, 2008, 7:02 am

    ermeni yalanı da örtbas amaçlıdır.her tarafı galeyana getirip düşünce özgürlüğünü çıkarttırdıkları kanunlarla baltalamaya çalışmaktadırlar.özgürlük diye her tarafı kana bulayan abd-siyonist rejiminin işi yaş..yakındır.

  5. 5 gökhan Kasım 18, 2008, 8:59 pm

    yazı çok güzel olmuş.bunu dünya bilsin isterim.ama gerçekten insanlar yahudi soykırımına o kadar inanmışki.bunu anlatmak imkansız

  6. 6 Mahmut MERT Ocak 8, 2011, 5:08 pm

    çok güzel bilgiler aldım teşekkürler.

  7. 7 Sıddık Arslan Haziran 23, 2015, 8:35 pm

    YAHUDİ LOBİLERİNİN ERMENİ KOZU VE TÜRKİYE’NİN TAVRI

    Türkiye, sahip olduğu ayrıcalıklı jeopolitik, jeostratejik ve jeokültürel konumu nedeniyle “geçmişte olduğundan daha çok” günümüzde de bölgesel ve küresel aktörlerin “genellikle gizli” gündemlerini sürekli olarak işgal etmektedir. Sahip olunan bu ayrıcalıklı, kıskandırıcı ve tahrik edici konumu muhafaza etmek kolay değildir; ama Türkiye’nin köklü devlet geleneği, engin birikimleri ve ayrıcalıklı özelliklerinden aldığı gücü sayesinde, içten ve dıştan gelen çok sayıda sinsi hamleleri kolaylıkla bertaraf edilebilmektedir. Fakat “çekirge misali” bir atlar, iki atlar, üç atlar, derken bir gün atlamaya fırsat bulamayarak beklenmedik bir tuzağa mahkûm olabilir. O nedenle, sahip olunan bu büyük nimetlerin kadri kıymeti bilinerek, “içten ve dıştan kaynaklı” saldırılara daha fazla fırsat vermemek için ivedi olarak gerekli tedbirler alınmalıdır. Aksi halde, rutin işleyiş ve alışkanlıklar sürdürülecek olursa, Türkiye’nin rahata ermesi pek mümkün görünmüyor.

    Açıkçası, ABD’deki “İftira ve İnkâra Karşı Mücadele Birliği (ADL)” isimli Yahudi kuruluşunun Türkiye’ye karşı cephe alması ve “sözde Ermeni soykırımı”nı tanıdığını ilan etmesi, Türkiye’nin söz konusu tedbirleri almaya yönelmesi için çok iyi bir fırsat sunmaktadır. Söz konusu Yahudi kuruluşundan, daha sonra gelen çark ediş ve özür beyanları önemli olmakla birlikte, Türkiye’nin gerekli tedbirleri almaktan vazgeçmesini gerektirmemektedir. Zira Türkiye, çoğu işini “havale yöntemi”yle çözmeye çalışma hastalığı nedeniyle elindeki çoğu fırsatı akılcı ve gerçekçi bir biçimde değerlendirememiştir. Örneğin Türkiye; soykırım yalanlarıyla mücadele etme hususunda neredeyse bütün gücünü söz konusu lobilere dayandırma hatasına düştüğü için, bugün, neredeyse yüze yakın ülkenin bu iftirayı tanıyacak noktaya gelmelerine engel olamamıştır. Dolayısıyla, Yahudi lobisinin bu şantajı sayesinde, bir kere daha görülmüştür ki, “taşıma suyla değirmen taşı dönmüyor.”
    İşte, bu yönde bir politika değişikliğine yönelme ihtimali dikkate alınarak; göz önünde bulundurulması gereken hususları deşifre etmek üzere, söz konusu Yahudi kuruluşunun tavır değişikliği ve zikzak çizmesinin perde arkasını birazcık aralamak istiyorum. Ayrıca Türkiye’nin, ABD-İsrail-Avrupa Birliği mihveri ile bağlantılı hareket eden ABD’deki Yahudi kuruluşlarının tavır değişiklikleri karşısında oluşan yeni dönemde nasıl bir tavır ve politika değişikliğine gitmesi gerektiği hususlarına da kısaca işaret etmek istiyorum.

    Yahudi Kuruluşlarının Muhtemel Amaç Ve Hedefleri:

    1. Genel anlamda ABD-İsrail-Avrupa Birliği (AB) mihverinin Afganistan, Irak, Lübnan, Filistin ve Genişletilmiş Ortadoğu Coğrafyasında içerisine düşmüş oldukları zorluklar karşısında, Türkiye’nin “çeşitli endişeleri sebebiyle” karşı cenahta yer almış gibi aykırı tavırlar içerisine girmiş olmasının ters yüz edilmesidir.

    2. Türkiye ile İran arasında, Irak’ın kuzeyinde hukukileştirilmeye çalışılan Kürt Devleti ve o projeyle bağlantılı olarak palazlandırılmaya çalışılan PKK ve PJAK gibi ayrılıkçı terör örgütlerine karşı oluşturulmuş olan gizli ittifak ve anlayış birliğinin ortadan kaldırılmasıdır.

    3. Avrasya ve odağındaki Ortadoğu coğrafyasındaki enerji kaynakları ve nakil hatları üzerinde hızlanarak yaygınlaşan küresel rekabet koşullarında, İran ile Türkiye arasında hayata geçirilmeye çalışılan ortak projelerin akamete uğratılmasıdır.

    4. “İkinci İsrail” konumunu üstlenecek olan Irak’ın kuzeyindeki Kürt Devleti oluşumuna karşı, Türkiye’nin devreye girdirmeye çalıştığı imha planlarının rafa kaldırılmasını sağlamaktır.

    5. “İkinci İsrail” sıfatıyla tanımlanan muhtemel Kürt Devleti’nin hazırlıklarını yapmakta olan Irak’ın kuzeyindeki Bölgesel Kürt Yönetimi’nin, “zengin enerji kaynaklarına sahip” Kerkük’ün kendilerine bağlanmasıyla ilgili olarak “danışıklı dövüş” tarzında uygulamaya çalıştığı referanduma engel olan Türkiye’nin yumuşatılmasını sağlamaktır.

    6. Türkiye’deki medya ve stratejik sektörlerin özelleştirmeleriyle ilgilenen ABD-İsrail bağlantılı “özellikle Yahudi sermayeli” çok uluslu şirketlerin “kayrılarak” önlerinin açılması ve Arap sermayesinin bu alanlardaki yoğunluklarının ötelenmesidir.

    7. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bağlamında, Genişletilmiş Ortadoğu Coğrafyasında çıkarılmaya çalışılan mezhep kavgalarına ve İran ile Suudi Arabistan’ın öncülüğünde gerçekleştirilmeye çalışılan Şii-Sünni kutuplaşmasına engel olmaya çalışılan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti Hükümeti’ni ABD-İsrail-AB mihverinin tezlerine uygun davranmaya mecbur etmektir.

    8. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Türkiye’yi laik-İslamcı temelinde kutuplaştırmaya çalışan dış destekli tahriklerin, 22 Temmuz 2007 Milletvekili seçimlerinin şaşırtıcı sonuçları karşısında ortadan kalkmış olmasının “kuyruk acısını” ortadan kaldırmak üzere, Hükümeti “masa başı pazarlıklara çekerek” bir şekilde hizaya getirmektir.

    9. Sözde Ermeni soykırım yasa tasarısının, Eylül ayında ABD Temsilciler Meclisi’nin gündemine gelmesi öncesinde, 220 düzeyinde üyenin imzaladığı tasarının yasalaşmasının önündeki tek engel konumundaki ABD’deki Yahudi kuruluşlarının da “soykırım yalanını” destekleyeceklerini açıklamalarıyla birlikte, Türkiye’nin tamamen çaresiz kalacağı ve böylece yapılacak yeni pazarlıklarla Türkiye’den çok büyük tavizler koparacakları hesaplarının gereğini yapmaktır.

    10. ABD’nin Irak’tan çekilmesi öncesi, “İsrail’in uydusu” olarak kurulacak olan Kürt Devleti’nin Türkiye tarafından sahiplenilmesi ve güçlendirilmesi için “Ermeni kartına karşı Kürt kartı” pazarlığını Türkiye’ye kabul ettirmektir.

    11. Kasım 2008’de yapılacak olan Başkanlık seçimleri öncesinde, ABD’nin Irak’tan çekilme ihtimali ya da Irak’ın sükûnete kavuşturulması çalışmalarında Türkiye’yi, ABD-İsrail-AB mihverinin yanına sabitlemektir.

    12. Ermenistan’ın dünyadan soyutlanmasına neden olan Türkiye kaynaklı müeyyidelerin ortadan kaldırılmasını sağlamak ve İsrail ile muhtemel Kürt Devleti’nin “üçüncü ortağı” konumundaki Ermenistan’a uzanan yayın önündeki Türkiye engelini ortadan kaldırmaktır.

    13. Eylül 2007’de ABD Temsilciler Meclisi’nin gündemine gelmesi beklenen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısını hâlihazırda 220 düzeyinde üyenin imzalamış olmasına bakılırsa; tasarının onaylanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Bu zorlu dönemde, Türkiye’den belkide yüz milyonlarca dolar düzeyinde para sızdırmak amacıyla, “şantaj hüviyetindeki” soykırımı tanıdıkları görüşünü beyan etmişledir. Hakikaten, sözde soykırımı tanımalarına rağmen, Temsilciler Meclisi’nde yasalaşmaması için Türkiye’ye ellerinden gelen desteği vereceklerini açıklamış olmaları bu iddiamızı doğrulamaktadır. Ayrıca, “sözde soykırım” yasa tasarısının Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu’ndan geçmesini sağlayarak Genel Kurul gündem sırasına girmesine neden olan Yahudi asıllı Başkan’ın “Türkiye’ye ders vermek gerektiğini” dillendirmesine bakılınca da, bilinçli ve hesaplı bir şekilde bugünleri öngördükleri anlaşılmaktadır.

    14. ABD’deki Yahudi kuruluşların “sözde Ermeni soykırımı”nı tanıdıklarını açıklamaları neticesinde Türkiye’nin, İsrail’e ve İsrail’in arabuluculuğuna mahkûm olacağını öngörerek hareket etmişlerdir. Gerçekten bu planları gerçekleşmiş ve İsrail Devleti yetkililerinin arabuluculuğu sayesinde, “söz konusu Yahudi örgütleri” geri adım atmışlardır. Böylece Türkiye, İsrail’in vurucu ve sarsıcı isteklerini yerine getirme yükümlülüğünü hissetmeye mecbur edilmiştir.

    15. Ocak 2008’de, “ABD’nin muhtemel İran işgal ve saldırılarına karşı” Türkiye’nin her türlü desteği vermesine yönelik pazarlıklara uygun zeminin oluşturulması hedeflenmiştir. Aslında, ABD’nin Irak’tan çekilmesi veya Irak’ta istikrarın sağlamasına yönelik Türkiye’den istenen desteklerin alınmasını sağlayacak “tezkerelerin TBMM’den onaylanması” istekleri de bu çerçevede değerlendirilebilir.
    Sonuç olarak; ABD-İsrail-AB mihveriyle birlikte hareket eden ABD’deki Yahudi kuruluşları, “şaşırtıcı ve hayret verici bir şekilde” Türkiye’yi karşılarına almakla; bütün bu yukarıda saydığımız ihtimal hesaplarının ötesinde, daha farklı “gizli gündemlerine hayatiyet kazandırmak” amaç ve hedeflerine hizmet etmek hesabı içerisine de girmiş olabilirler. Kuşkusuz, bu hesap ve pazarlıkların hepsi Türkiye’yi idare eden tepe yöneticilerin malumudur. O nedenle, burada bize düşen; kısa ve özlü bir şekilde önerilerimizi dillendirmektir. O halde, uzun lafın kısası; Türkiye, “bazı kısa dönemler hariç tutulacak olursa” üç asırdan beri göbekten bağlı ve zihinden bağımlı olduğu Batılılara karşı, artık “özgün, özgür ve aykırı” politikalar uygulamaya mecburdur. Açıkçası, Yahudi kuruluşlarının haddi aşan ve kıymet bilmeyen tutumlarını bir şansa ve uyarıcı fırsat olarak değerlendirerek, kendimize çekidüzen verme yolunu seçmeliyiz derim.

  8. 8 Odatv.com Haziran 24, 2015, 7:36 am

    ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLEYEN ‘SOROSBU’NUN EVLATLARI, ‘KUŞUMUN AYDINLARI’, İBRANİ-YMİŞ!‏
    Yalçın Küçük’ten, ‘Ermenilerden özür’ kampanyası hakkında ilginç yorumlar..
    Başını Ahmet İnsel, Baskın Oran gibi isimlerin çektiği; 1915’te Ermeniler’in başına gelenler nedeniyle düzenlenen ‘özür dileme’ kampanyasını, Yalçın Küçük yorumladı. İşte, Yalçın Küçük’ün ezber bozan açıklamaları:
    ”İbranilerimizi Tebrik Ediyorum!”
    Böyle bir kampanya yapmalarına çok sevindim.
    Kendilerini tebrik ediyorum.
    Benim söylediklerimi yapıyorlar.
    Bu imzacılar bana çok karşılar ancak benim söylediklerimden, tavsiyelerimden kurtulamıyorlar.
    Ayrıntısına girerek kimseyi rahatsız etmek istemiyorum ancak benim görüşüm şudur:
    “Ermenilere yapılanların çoğunu biz Türkler yapmadık”.
    Bunlar içimizdeki İbrani asıllıların yaptıkları bir iştir.
    Daha detaylı olarak söyleyecek olursak Ermeniler’e karşı yapılan eylemlerin faili içimizdeki Sabetayistlerdir.
    Bu genel olarak son 150 yıldır Türkiye’de bir Hristiyan, Yahudi savaşları olduğunu, biz Türklerin de bu savaşlarda sadece figüran olduğunu söylüyorum.
    Daha önce size bahsetmiştim.
    Habertürk’te Fatih Altaylı’nın yönettiği benim de Murat Bardakçı ile beraber katılımcısı olduğum bir program vardı.
    Program 10 Kasım sabahının erken saatlerine kadar sürdü.
    Bu programdan sadece birkaç saat sonra, 10 Kasım sabahı, Brüksel’de Savunma Bakanı Vecdi Gönül, “mübadele ve tehcir yapmasaydık milli bir devlet olamazdık” demişti.
    Vecdi Gönül, hem Elenleri (bizim Rum dediklerimiz) dışarıya çıkartmanın hem de Ermenileri göçertmenin, bir millet yaratmak için gerekli olduğunu söylemiştir.
    Vecdi Gönül sadece birkaç saat sonra benim söylediklerimi teyit etmiştir. ”Erivan da, Benimle Aynı Görüşte” Yalnız eksik olan bir ayrıntı var.
    İbrani asıllılar bu olaylar yaşanırken çok önemli mevkilerdeydi.
    Bu tatsız olayları bunlar yaptılar.
    Bu söylediklerim Erivan’da kabul görüyor.
    Erivan’ın resmi görüşüne göre de bu işleri Türkler değil, içerideki İbrani asıllılar yaptı.
    Söylediklerim çok yankı yarattı.
    Buna seviniyorum.
    Şimdilerde benim çalışmalarımda adı geçen Ahmet İnsel, Baskın Oran ve Murat Belge bir özür kampanyası başlatmışlar.
    Söylediklerine göre bu kampanya sadece kendi aralarında olacak.
    Şimdi burada benim kendilerine söyleyeceğim şudur.
    “Tebrik ederim. Çok iyi.”
    Çünkü bunların üçü de İbrani asıllıdır.
    Ahmet İnsel İbrani Asıllıdır!
    İlki Prof. Dr. Ahmet İnsel, benim Sabetayizm çalışmalarımdan çok endişelenmişti.
    Radikal Gazetesi’nde “durdurun bu adamı” demişti.
    Ben de o zaman kendisine cevap vermiştim.
    Bizim çalışmalarımızda “bir insan İbrani midir, değil midir?
    Sabetayist midir, değil midir?” diye anlamak için çok çeşitli kriterlerimiz, yöntemlerimiz var.
    Ama en kesin olanı, ailesinin mezarları Karacaahmet ya da Bülbürderesi’nde mi?
    Biz önce buna bakarız.
    İnsel ailesinin önemli fertleri, Bülbülderesi’ndedir.
    Oraya sadece Sabetayistlerimiz’in gömüldüğü artık “iki kere iki dört eder” formülü kadar nettir.
    Demek ki bu imza kampanyasının elebaşlarından, birincisi Prof. Ahmet İnsel bir İbrani asıllıdır.
    “Oran”, İbranice “Işık” Demektir!
    İkincisi Baskın Oran.
    Ben Baskın Oran bir milletvekili adayı olduğu zaman bunları söyledim.
    Tekrar söylüyorum: Soyadı Oran, İbrani isim sözlüklerinde de olandır.
    Or’dan gelir.
    “Or” ise İbranice “ışık” demektir.
    Adaylığı döneminde de söyledim.
    Amerika’da meşhur dondurma markası Baskin vardır.
    Baskın Oran Sabetayisttir.
    Belge’nin Sabetayistliği, Tartışılmaz!
    Üçüncü olarak Murat Belge’ye gelirsek, kendisinin Sabetayistliği son derece günceldir.
    Çünkü çok yakın bir zamanda, Hürriyet gazetesi kendisini ilgilendiren bir haber yaptı.
    Yakında Amerika’da iflas eden Lechman Brothers’ın Türkiye’de 1915’lerde komutanlık yapmış Alman Liman Von Sanders ile akraba olduğunu söyledi. Liman Von Sanders’in de Yahudi olduğunu ifade etti.
    Benim kitaplarımda da Gelibolu’da Çanakkale’de bizim komutanımız olan, Liman Paşa’nun Yahudi olduğunu göstermiştim.
    Önümde ki kitaplarda da var.
    Hitler’in Yahudi generalleri diye bir kitapta onun adı verilir.
    Dil bilgisinde her zaman söylerim ben, “h” harfleri genellikle söylenmez.
    Bu bizim dilimizde de çok yaygındır.
    “Hastahane” demeyiz,” hastane” deriz.
    “Ahmet “demeyiz, “Amet “deriz.
    Dolayısıyla biz Lehman demeyiz, Leman deriz.
    Leman hem İbranilerde isimdir, hem bizde isimdir.
    Bunu Almanlar “i” şeklinde söyler ve “Liman” der.
    Burada küçücük bir parantez açıyorum:
    Bunları dışarıdan değil, benden öğreneceksiniz.
    Tarihini bileceksiniz.
    Bunlar sadece benim kitaplarımda var.
    Liman Paşa, Gelibolu’da, Çanakkale’de komutanlık yaparken, arkasında bir yemekhane otomobili vardı.
    Sadece Yahudi yemekleri yerdi.
    Bunları yazmak lazım.
    Bizim tarihimizde, öve öve bitiremediğimiz Liman Paşa’nın aslında Lehman-Leman olan adı bizi neden ilgilendiriyor?
    Murat Belge’nin, babası Burhan Asaf’tır.
    Halasının adı ise Leman Asaf’tır.
    Aile soyadları Asaf’tır.
    Asaf bizde de kullanılan ancak İbrani’lerde de kullanılan, hiç değişmeyen, aynı telaffuzla söylenen bir isimdir.
    Demek ki Leman adını da, Asaf adını da Yahudi isimler sözlüğünde buluyoruz. Benim birçok çalışmamda ifade ettiğim bir şey daha var.
    Burhan Asaf’ın Murat Belge’nin annesinden önceki eşi Zsa Zsa Gabor’dur. Gabor ismi Yahudilikte çok dinsel bir isimdir.
    Murat Belge ile Mustafa Kemal Atatürk arasında, bir kıskançlık vardır.
    Murat Belge’nin analığı olan Gabor: “Kemal Paşa Hazretleri ile bir yerde buluşur ve çok yakın olurduk” diyor.
    (Ancak ben buna inanmıyorum.)
    Dolayısıyla Murat Belge’nin Sabetayistliği ile ilgili hiç bir kuşkumuz yoktur.
    Ben, Buna Olumlu Bakıyorum.
    İmza kampanyasının elebaşı olan bu üç kişi İbrani asıllıdır.
    Bunda hiçbir kötülük yoktur.
    Bir insan İbrani asıllı olur.
    Bana da sabetayist dedi Hürriyet gazetesi.
    Olabilir dedim.
    Burada bir kötüleme yoktur.
    Ancak Ermenilerden yapılanlar için, biz Türklerin değil, Türkiye’de bulunan İbrani asıllıların özür dilemesi lazımdı.
    Onlar da yaptılar.
    Nitekim Ermeniler’in resmi görüşü de budur.
    Ermeniler Türkiye aleyhine bir yürüyüş yaptıkları zaman, Türk bayrağındaki yıldızları Davut yıldızı gibi yaparlar.
    Benim kitaplarımda bunlar vardır.
    Dolayısıyla biz yapmadık, Türkiye’de İbraniler yaptı.
    İleride yazacağım “Savaşlar” kitabımda bu daha net görülecektir.
    İngiliz gizli belgeleri de, o zamanlarda Osmanlı yönetiminde İbraniler’in hakim olduğunu söyler.
    İsrail de bu yönde görüşlerini değiştirmeye başlamıştır.
    Onlar da bu zamanın tarihine Erivan gibi bakıyorlar.
    Dolayısıyla bu önemli bir adımdır.
    Ben olumlu bakıyorum.
    Alınmalarına hiç bir neden yok.
    Onlar Türkiye’de İbrani asıllıların yaptıkları işlerden dolayı, Ermeniler’den özür dilemiş oluyorlar.
    Bu gayet açıktır.
    Ben de bu yaptıklarını kutluyorum.
    Sorun, AKist Olmalarında!
    Bunlar hem bunu yapıyorlar hem de militanlık ölçüsünde AKP’yi destekliyorlar.
    Türkiye’de Cumhuriyet düzenini savunanların hepsine karşı oluyorlar.
    Bunların bir kısmı Taraf gazetesindedir.
    Radikal’den oraya geldiler.
    Tahminime göre Taraf gazetesi batarsa, tekrar eski yerlerine giderler. Dolayısıyla buradaki talihsizlik özür dilemelerinde değil, bu özür dileyenlerin elebaşlarının aynı zamanda İslamlaşmadan, Osmanlılaşmadan yana olmalarında AKP’yi desteklemelerindedir.
    (Odatv.com)

  9. 9 Salim MERİÇ Haziran 24, 2015, 8:51 pm

    1915 ERMENİ OLAYLARINI YAHUDİLER YAPTI

  10. 10 Mustafa Aydın Haziran 29, 2015, 7:55 pm

    Ermeniler’i yöneten Yahudiler

  11. 11 Doç.Dr.Şenol Kantarcı Haziran 29, 2015, 8:04 pm

    Yahudi Lobilerinin Ermeni İddialarını Sahiplenişi


Yorum bırakın




  • 34.382 . Kişisiniz

Arşiv –